KİBİRLİ ZENGİNİN İBRETLİK SONU
Kasas suresinin 76-82’nci ayetlerinde, Hz. Mûsâ’nın kavminden olan “Karun” isimli bir zenginden bahsedilir. Bu kibirli insanın ne kadar zengin olduğu, “Hazinelerinin anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabildiği” gibi temsili ifadelerle bildirilir. Gösterişi çok seven “Karun” adındaki bu kişi, kavmi arasında büyük ihtişamla dolaşırdı. Onun bu durumu, bazı insanları imrendirirdi. Kavminin, servetiyle böbürlenmemesi gerektiği yönündeki uyarılarına karşı Karun, bu serveti kendi bilgisi sayesinde elde ettiğini ileri sürerdi. Sonunda, servetiyle birlikte kendisinin ve evinin yerin dibine geçirilmesinden onu kimse kurtaramadığını Kuran haber vermektedir.
Başka ayetlerde de (mesela bk. Ankebût 39, Mümin 24), Hz. Mûsâ’nın apaçık delillerle Firavun, Hâmân ve Karun’a gönderildiği fakat onların Mûsâ’yı yalancı bir sihirbaz olarak niteleyerek ona karşı çıktıkları, yeryüzünde büyüklük tasladıkları, sonuçta her birinin farklı şekillerde cezalandırıldığı belirtilir.
Konuyla ilgili olarak Kasas suresinin 76-77’nci ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: “Karun Mûsâ’nın kavmindendi. O, gücüne dayanarak onlara haksızlık etmekteydi. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki sadece anahtarlarını güçlü kuvvetli bir ekip bile zor taşırdı. Halkı ona şöyle demişti: “Sakın şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.”
Tefsirlerde Karun, Hz. Mûsâ’nın amcasının oğlu ve Firavun’un yüksek seviyede bir görevlisi olarak tanıtılmakta, İsrâiloğulları’na karşı zalimlik ve taşkınlık ettiği rivayet edilmektedir. Hz. Mûsâ’ya önce iman etmiş, fakat daha sonra hırsı ve kıskançlığı yüzünden ona karşı çıkmıştır. Rivayete göre İsrâiloğulları içinde dinî bilgisi en geniş olan kimseydi. İlmi ve servetiyle övünür, soydaşlarına karşı büyüklük taslardı. Ne var ki inançsızlığı, kibir ve gururu yüzünden helâk olup gitmiştir.
Kıssanın devamı ayetlerde şöyle anlatılır: “Karun, “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” diye karşılık verdi. Bilmiyor muydu ki Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helâk etmişti. Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz! Karun gösterişli bir şekilde kavminin karşısına çıkardı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!” derlerdi. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle derlerdi: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.” (Kasas 78-80)
“Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi. Daha dün Karun’un yerinde olmayı isteyenler bu defa, “Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!” der oldular.” (Kasas 81-82)
Dünya hayatına düşkün olanlar Karun’un servet ve ihtişamını gördükçe onun şanslı bir insan olduğunu düşünüyor ve onun yerinde veya onun kadar zengin biri olmak istiyorlardı. İlim ve irfan sahibi kimseler ise onları kınayarak bu tür özentilerin yersiz olduğunu söylüyorlardı. Zira dünyadaki servet geçici, ahiret ise daha hayırlı ve daha kalıcıydı.
Karun, evi barkı ve bütün servetiyle birlikte yerin dibine batırıldı. Daha önce onun ihtişamına imrenip özenenler bunu görünce söylediklerine pişman oldular ve Allah’ın verdiği rızka razı olmak gerektiğine, nankörlerin iflah olmayacaklarına kanaat getirdiler.
Karun kıssası, servet ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah’a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve bu suretle sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosu, bir öğüt levhasıdır.
Ayetlere göre, Hz. Musa’nın kavminden biri olan Karun; Firavun ve Firavun’un veziri Hâmân ile işbirliği içindedir. Büyük zenginliği, kavminin karşısında böbürlenişi ve öğütlere kulak vermeyişi, sonunda da Yüce Allah’ın cezalandırması sonucu, konağıyla birlikte yerin altına geçirilişi göze çarpan özelliklerindendir.
Karun, büyük bir azgınlık içinde ve başına buyruk davranışlar sergilemektedir. Onu bu noktaya getiren, elinde tuttuğu zenginliğidir. Buna dayanarak gösteriş içinde böbürlenmektedir. Ayetlerde Karun ile birlikte Firavun ve Haman’ın da anıldığı dikkate alındığında, üçü de azgınlık ve bozgunculukta işbirliği içindedirler.
Kavminden kimilerinin Karun’a verilenlerin kendileri için de isteyip, onu büyük bir haz saymaları karşısında; bilgi sahibi kimselerin inanç ve yararlı işe Yüce Allah’ın sevap vereceğini hatırlatarak onlara uyarıda bulunmaları da dikkat çekmektedir. Zenginliği ile böbürlendiği için, kendisini uyaran kavmine; “Bu servet, ancak, bende olan bilimle verilmiştir” cevabını verir. Daha önce Karun’a imrenenler; servetiyle birlikte yerin dibine batırılmasından sonra pişman oldular ve onun yerinde olmak istemediler.
Karun kıssası, servet ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah’a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve bu suretle sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosu, bir öğüt levhasıdır. Rabbimiz, bizleri kibir ve gururdan muhafaza eylesin inşallah!
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri, Zübeyir Yetik-Karun)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni