Diğer Haberler Son Dakika 

FAZİLETLİ ÜÇ MESCİT

       Namaz, kulun Rabbiyle buluşmasının en güzel vesilesidir. Bu buluşma esnasında kulun Rabbine en yakın olduğu an, secde ânıdır (Müslim). Namazın her bir rüknü ayrı ayrı anlam ifade etmekle birlikte; kulluğu, Allah’a itaati, teslimiyeti ve acizliği en güzel ifade eden rükûn, secdelerimizdir. Bu özel buluşma ânına mekân kılınan “mescit” de ismini secdeden alır.
       İslam’ın en önemli sembollerinden olan mescitler, tarih boyunca Müslümanların gerek ibadet gerekse sosyal hayatlarında önemli rol üstlenmiştir. Medine’ye hicretin ardından ilk iş olarak mescit yapımıyla ilgilenen Hz. Peygamber, mescitlerin Allah katında en makbul mekânlar ve Allah’ın evleri olduğunu belirtir (Müslim). “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder” (Tevbe18) ayeti gereği mescitlerin hem maddi anlamda imarına (inşa ve bakımına), hem de manevi anlamda imarına (mescide sürekli gidilmesine) önem verir ve teşvik eder.

       Alınların secdeye değdiği, inananlara birlik ve beraberlik şuuru kazandıran mescitlerin her biri çok değerli olmakla birlikte, Allah Rasûlü söz konusu üç mescit hususunda Müslümanların daha bilinçli davranması gerektiğine dikkat çekmektedir. Ebu Hureyre’nin naklettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “(İbadet için) sadece (şu) üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebî ve Beytü’l Makdis (Mescid-i Aksa)” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi).

       Bu üç mescidin diğer mescitlere üstünlüğü tartışmasızdır ve bunun bazı ortak sebepleri de bulunmaktadır. Bu mescitlerin üçü de Peygamberler eliyle inşa edilmiştir. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa kıble, Mescid-i Nebî de İslâm medeniyetinin ilk müessesesidir. Bu üç mescidi ziyaret, başlangıçtan beri tevhit ehlinin büyüklerini ve onların hizmetlerini, mücadelelerini anmaya vesiledir. Böylece müminlerin imanı, tarihî bir boyut kazanır. Önceki müminlerle beraber olma şuur ve zevkini tadar. Bütün mescit ve mabetlerden üstün olduklarında hiç şüphe olmayan üç mescidin, fazilet açısından kendi aralarındaki sıralama hadiste gösterilmiştir.

       Yeryüzünde bilinen en eski mescit (Âli İmran 96), Müslümanların kıblesi olan Mescid-i Haram, müminler tarafından giderek artan bir ilgiyle asırlardır ziyaret edilen en faziletli mescittir. Yoluna gücü yetenlerin onu ziyaret ederek hac ibadetini ifa etmesi, Yüce Allah’ın kulları üzerindeki hakkıdır (Bakara 203). Ona ziyareti engellemek ise büyük günahtır (Bakara 217). Allah Teâlâ’nın, emniyetli ve saygın bir mekân kıldığı Mescid-i Harâm’ı ziyaret geleneği, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa eden Hz. İbrahim’den sonraki nesillere kalan en güzel mirastır. Asırlardır Müslümanlar gece gündüz demeden günün her saatinde Mescid-i Harâm’ın feyzinden istifade etmeye ve Allah’a layık daha iyi bir kul olmaya gayret gösterirler. Dünyanın her yerinden hac ibadeti için gelen farklı ırk, dil ve renkteki müminler, Mescid-i Harâm’da birlikte Allah’a kulluk etmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşarlar.

       Yapımı esnasında temeline ilk taşı bizzat Hz. Peygamber tarafından konulan Mescid-i Nebevi; Yesrib’i, Medine’ye dönüştüren, medeniyetle buluşturan özel bir mekândır. Ayetin deyimiyle, daha ilk günden takva üzerine kurulan bu mescit (Tevbe 108), Medine’nin kalbinde bir ilim ve irfan merkezi olarak Müslümanlara hizmet etmiştir. Rasulüllah, kendi mescidinde kılınan namazın, Mescid-i Haram dışında herhangi bir mescitte kılınan bin namazdan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir (Tirmizi).

          Allah Rasulü’nün ziyaret edilmesini teşvik ettiği son mescit Mescid-i Aksa, mukaddes ev Beytülmakdis’tir. Hz. Süleyman’dan yadigâr kalan bu kutsal mescit Müslümanların ilk kıblesidir. Hz. Peygamber miraca çıkmadan önce geceleyin Mescid-i Harâm’dan, çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa’ya getirilmişti (İsrâ 1). Önceki ümmetlerin kıblesi olarak geçmişten emanet alınan ve İslam kültüründe çok daha değerli bir konuma yükselen Mescid-i Aksa, bugün yalnız bırakılmıştır. Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi ve Osmanlılar zamanında huzurla ibadet edilen, ecdadımızın hacca ve umreye giderken uğramayı ihmal etmedikleri bu mukaddes emanete sahip çıkılamamış, hak ettiği değerden uzak kalmıştır.

          Kıble Camisi (Mescid-i Aksa), gerek Musevi gerekse, Hristiyanlarca değişmeyen kutsal ziyaret (hac) merkezi olarak hep ziyaret edilegelmiştir. Mescid-i Haram da aynı şekilde Kâbe ziyareti dolayısıyla Hz. İbrahim’den bu yana ziyaret edilmiştir. Mescid-i Nebî ise, Hz. Peygamberin hicretini müteakip, Müslümanlarca yolculuk yapılan aslî merkez olmuştur. Şu anda Rasulüllah’ın kabr-i saadetlerini ihtiva etmesi bakımından, “O’nun sağlığında ziyaret etmiş gibi” olmak için ziyaret edilmektedir.

          Mescid-i Haram, Mekke’de Kâbe’yi çevreleyen mescittir. Kâbe bu mescidin ortasında bulunmaktadır. Kâbe, Allah’a ibadet amacıyla yeryüzünde yapılan ilk ibadethane ve Müslümanların kıblesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bütün Müslümanlar Kâbe’ye yönelerek namaz kılarlar.

          Mescid-i Aksa, Kudüs mescididir. Hz. Süleyman tarafından yaptırılmış olup dünyada yapılan ikinci mescittir. Mescid-i Harâm’a bir aylık uzaklıkta olduğu için ona “çok uzak mescit” anlamında “Mescid-i Aksa” denilmiştir.

          Mescid-i Nebi ya da Mescid-i Nebevi, Medine’de Peygamberimiz tarafından yaptırılan mescittir. Peygamberimizin kabri bu mescidin içindedir. Bu mescit daha sonra değişik tarihlerde genişletilmiş ve bugünkü şeklini almıştır.

          Hadis-i şerifte belirtilen hususlardan biri de, bu üç mescit dışında kalan herhangi bir mescit için uzun yolculuk yapmaktır. Sözü edilen üç mescit dışındaki camilerde kılınacak namazların, yapılacak ibadetlerin sevap bakımından bir farkı olmadığı; bu nedenle sırf namaz kılmak için lüzumsuz yere masraflara katlanıp da ünlü bazı camilerde namaz kılmanın, orada ibadet etmenin doğru olmadığına işaret edilmiştir. Hadiste vurgulanan husus, bu üç mescidin diğerlerinden daha sevaplı olduğudur. Yoksa insan bir camiyi, bir müzeyi ziyaret etmek için de uzak yerlere gidebilir; bunda hiçbir sakınca da yoktur. Önemli olan, fazla sevap kazanma niyetiyle üç mescidin dışındaki bir mescide gitmek için maddî-manevî sıkıntılara katlanılmasın!

       Bu sebeple, İstanbul’da oturan bir kimsenin, Sultan Ahmet’te veya Eyüp Sultan’da namaz kılmak için oralara gitmesinde bir sakınca yoktur. Hatta sırf ziyaret maksadıyla da gitse, yine bir şey olmaz. Yeter ki insanlar, İslam’da yeri olmadığı halde, bu yerlerdeki ibadet sevabının daha fazla olduğu düşüncesiyle gitmiş olmasınlar!

       (Yararlanılan Kaynaklar: Diyanet İşleri Uzmanı Hale Şahin-Üç Faziletli Mescit, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan- En Faziletli Üç Mescit, Sorularla İslamiyet-Üç Mescitten Başkası İçin Yolculuk Yapılır mı?)

       Hazırlayan: Bahtiyar BUDAK–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler