İYİLİĞİ EMRETMEK VE KÖTÜLÜKTEN MEN ETMEK
“Emir bi’l maruf ve nehy-i anil münker” ifadesi, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışma yönündeki faaliyetler için kullanılan dinî, ahlâkî ve hukukî bir tabirdir. İslâmî kaynaklar, iyiliğin hâkim kılınıp kötülüğün önlenmesiyle faziletli bir toplumun oluşturulması ve yaşatılması için gösterilen faaliyetleri; Kuran ve hadislerdeki kullanıma uygun olarak bu tabirle formülleştirmişler.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Ali İmran 104). Ayetteki “emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker” (iyiliği emredip kötülüğü menetme); dinî ve ahlâkî bütün buyruk ve yasakları kapsayan bir deyimdir.
Kuran-ı Kerîm’de sekiz ayette iyiliği emretme ifadesi yer alırken, bir ayette (Tevbe 67) iyiliği yasaklayanlar kınanmaktadır. “Münker” kelimesi ise on altı ayette geçer. Bunların sekizinde “maruf” kelimesiyle birlikte “iyiliği emretme, kötülüğe karşı çıkma” anlamını ifade edecek şekilde; diğerlerinde ise genel olarak “kötü, çirkin, kamu vicdanını rahatsız eden, meşruiyet sınırını aşan tutumlar” anlamında kullanılmıştır. Bu kullanımlar birçok hadis-i şeriflerde de yer almıştır.
İslâm ahlâkına göre toplu yaşamak zorunda olan insanlık, bu yaşayışın uyumlu olarak sürdürülebilmesi ve iyiliğin hâkim kılınabilmesi için birtakım kurallara uymakla yükümlüdür. İslâm toplumunun en önemli ilkelerinden olan emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker görevinin yerine getirilmesi, her Müslümanın, toplum içindeki konumuna, maddî ve manevi gücüne göre katıldığı bir sorumluluktur. Kuran ifadesiyle “yeryüzüne sâlih kulların hâkim olması” (Enbiya 105) idealine hizmet etme sorumluluğudur.
Hz. Peygamber’in (s.a.s) şu sözü bu konuyla ilgili olarak normal şartlarda her Müslümana görev yüklemektedir: “Bir kötülük (münker) gören kişi onu eliyle önlesin. Buna gücü yetmeyen diliyle karşı çıksın. Bunu da yapamayan kötülüğe kalben buğzetsin ki, bu da imanın en zayıf derecesidir” (Müslim, Tirmizi).
İyiliğe arka çıkıp kötülüğe karşı koyma, ağır olduğu kadar da değerli bir ödevdir. Ancak insanları iyilik yapmaya ve kötülükten uzak durmaya çağıran kişinin, öncelikle kendisi bu görevi yerine getirmelidir. Bununla ilgili bir hadiste bildirildiğine göre böyle birini cehennemde görenler, “Ey filân, bu ne hal! Sen dünyada iyiliği emredip kötülükten alıkoymaya çalışmaz mıydın?” derler. Adam şu cevabı verir: “Ben size iyiliği emreder, fakat kendim yapmazdım; kötülüğü yasaklar, ancak kendim kötülük yapardım” (Buhari, Müslim). Bu görevlerin tatlı bir üslûpla yapılması, görev yapılırken gönül kırmaktan ve fitne çıkarmaktan sakınılması gerekmektedir.
Kuran ve sünnete uygun düşen şeylere maruf; Allah’ın razı olmadığı şeylere de münker denir. Dolayısıyla marufu emretmek iman ve itaate çağırmaktır; münkerden nehyetmek de, küfür ve Allah’a başkaldırmaya karşı durmaktır.
Kuran-ı Kerim’de, ”Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Ali İmran 104) buyurulmaktadır. Bu ayetle marufun emredilmesi ve münkerden menedilmesi işi bütün İslâm ümmetine farz kılınmıştır. Başka bir ayet-i kerimede yüce Allah Söyle buyurmaktadır: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü Allah’a inanıyorsunuz…” (Ali İmran 110).
Marufu emretmek, münkerden alıkoymak sorumluluğunun ağır bir yük olduğunu Hz. Peygamber’in şu buyruğu ortaya koymaktadır: “Allah’a yemin olsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez” (Ebu Davud, Tirmizi).
Bir toplumda marufu emreden, kötülükten menedenler olmazsa, giderek münker olan işler birer kural ve yaşama biçimi haline gelir. Marufun emredilmediği, münkerden alıkonulmayan toplumların nasıl Allah’ın azabına uğrayıp helâk edildiği, Kuran’da bildirilmektedir.
İslâm’ın kendisi maruf, yasakladığı her şey münkerdir. Yeryüzünün değişik yerlerinde, değişik şartlarda yasayan Müslümanlar için değişmeyen ölçü budur. Hz. Lokman’ın oğluna öğüdü her zaman ve her mekânda uyarıcının hâlini beyan eder: “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir” (Lokman 17).
Her çeşit haksızlığa, zulme ve zalimlere karşı çıkmak, Kuran’ın emridir. İnsanlara yapılan haksızlık, eziyet ve işkence, haksız yere cana kıymak, hırsızlık yapmak, Allah’ın sınırlarını aşarak insanların hakkına tecavüz etmek, masum insanları yaşadıkları yerden sürüp çıkarmak vb. Kuran’ın verdiği zulüm örnekleridir. Hz. Peygamber, “Kim bir kişinin zalim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zalim ile birlikte yürürse, İslâm’dan dışarı çıkmış olur” buyurarak zulme karşı bizi uyarmaktadır.
Mümin, sadece kendisini kurtarmakla yetinmemeli; toplumun da kurtulması için gayret etmelidir. Çünkü toplumu tehdit eden felaketler eninde sonunda kendisini bu felaketten uzak durduğunu sananlara da dokunur. Gemi battığı zaman sadece geminin altını oyanlar değil; bu iş ile ilgisi olmayanlar veya yapılanlara seyirci kalanlar da helak olmaktadır.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri, Sait Kızılırmak-İyiliği Emretmek Kötülükten Alıkoymak)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni
Not: Kadrini Kuran’dan alan, Kuran’ın ifadesiyle hayırlı ve hikmetli işlerin planlandığı bu gecesinin feyiz ve bereketinden istifade edenlerden olmayı Rabbim bizlere de nasip eylesin inşallah!