KADINLARIN MİRAS HAKKI
İnsanların, vefatlarından sonra geride bıraktığı mallarının ve mirasa konu olan her şeyin yasal mirasçılar tarafından ne şekilde paylaşılması gerektiğini gösteren olguya miras hukuku denir. İslam’ın miras hukuku, çok geniş kapsamlı olup paylaşımın nasıl olacağı Kuran ve hadislerde belirtilmiştir. Bu hukuk içerisinde en çok dikkat çeken kadına bir, erkeğe iki pay alma hakkının verilmesidir.
İlk bakışta adaletsiz gibi görünen bu fark, tamamen adalet ve ihtiyaç prensibine dayanmakta, ortaya âdil bir denge koymaktadır. İslâm hukuk sistemi bir bütün olarak ele alındığı zaman, kadın ile erkeğin mali yükümlülüklerinin çok farklı olduğu görülmektedir. Kadın mehir, cihat, nafaka, diyet giderlerinden muaf tutulmuştur. Bekâr veya dul olduğunda doğal ihtiyaçlarını sırayla babası, oğlu, erkek kardeşi gibi akrabaları karşılayacaktır. Evlenirken mehir ve diğer masraflar kocaya aittir. Evlendikten sonra da, geçiminin sağlanması yine kocanın vazifesidir.
Mesela, geride bir oğul ile bir kız bırakarak vefat eden bir şahsı ele alalım. Şahsın yüz elli bin lira miras bıraktığını kabul edelim. İslâm miras hukukuna göre bunun yüz bin lirasını oğul, elli bin lirasını da kız alacaktır. Kız elindeki parayı aynen muhafaza edebilecek, hatta arttırabilecektir. Çünkü evlenirken mehir almak suretiyle servetini arttıracak, geçimi kocasının üzerine olduğu için mal varlığını koruyabilecek, isterse ticaret vb. ile çoğaltabilecektir. Oğul ise, evlenirken masraf edecek, eşine mehir verecek, evlendikten sonra evin giderlerini karşılayacak, askerlik yapacak, akrabasından muhtaç olanların nafakalarını verecektir. Bu iki ihtiyaç tablosu karşılaştırılınca kız evlâdın, erkek evlattan daha kazançlı ve daha avantajlı olduğu açıkça görülecektir.
Nisa suresinin 11 ve 12’nci ayetlerinde Allah, mirasın temel taksimini anlattıktan sonra, devam eden ayetlerde şöyle buyurur: “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kazanç budur. Kim de Allah’a ve peygamberine itaatsizlik eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar, onun için alçaltıcı bir azap vardır” (Nisa 13-14).
Tamamen hukuki sanılan miras konusu, bu ayetlerde Allah’a iman ile ilişkilendirilmiştir. Ayet-i kerimeye göre, Allah’ın koyduğu miras taksimatını kabul etmeyenler O’na isyan etmiş olurlar. İslami aile yapılanmasında, kendilerine yeterli olamayan anne ve babanın, maddi külfetleri tamamen erkek çocuklara aittir. Bakarlar ya da baktırırlar. Oysa bugün bu külfeti büyük oranda kız çocukları yüklenmektedir. Erkekler tarafından böyle bir ilgisizlik varsa, şu tedbirler alınabilir: Anne baba daha hayatta iken mallarını kız ve erkek çocuklarına, hibe olarak eşit taksim edebilirler. Erkekler, anne babalarına bakmıyorlarsa, kızlar bu mesai ve harcamalarını hesap edip bunu erkek kardeşlerinden alabilirler. Onlar bunu gönüllü olarak vermiyorlarsa, kızlar bugünkü kanunlara dayanarak hakları olan kadarını zorla da alabilirler.
İslam’ın çizdiği hayat prensibine göre, kızın çalışıp kazanma mecburiyeti yoktur. O genelde tüketici durumundadır. Bu, ona layık görülen bir şefkat ve merhametin neticesidir. Kız, baba evinde bulunduğu müddetçe, ihtiyaçları babası veya onun yerindeki yakın erkek akrabaları tarafından karşılanır. Evlendikten sonra da geçimi, nafakası ve ihtiyaçları kocasının üzerine geçer. Bu yönden bakılınca, kadının miras konusunda haksızlığa uğratılmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Erkeğin özel mülkü olacağı gibi, kadının da özel mülk edinme hakkı vardır. Kadın, kendi malını, evin ihtiyaçları için harcamaya zorlanamaz. Gönül rızası ile bir zorlama olmaksızın ortaklaşa harcamada bulunabilir. Erkek evine bakmaktan vazgeçer veya cimri davranarak servetine göre bir harcamada bulunmazsa; kadın, kocasını şikâyet ederek hakkını arama hakkı da vardır.
Öte yandan kadın evlenirken erkekten mehir alır, bölgenin âdetine göre pek çok hediyeye sahip olur. Erkek devamlı surette harcarken, kadının malı artarak devam edebilir. Erkek evlendikten sonra üzerine aile yükü binecek, kendisinin, çoluk çocuğunun, hatta anne-babası ve muhtaç oldukları takdirde dinen bakmakla mükellef olduğu akrabalarının nafakalarını karşılamak durumunda kalacaktır. Hatta babasından kalan mirasla geçinemeyecek hâlde bulunan bekâr veya dul kız kardeşe, erkek kardeşin yardım etme ve zaruri ihtiyaçlarını karşılama mecburiyeti de vardır.
Erkeğe iki, kadına bir ölçüsü; sadece bir emek harcamadan ele geçen miras hukukunda vardır. Emek sarf edilip kazanılan mala gelince; kadın ve erkek ticaret, tarım, sanayi ve benzeri hangi iş kolunda çalışırsa çalışsın, ücretlerde eşit miktarda alırlar. Aynı şirkete ortak olan kadın-erkek hisselerine göre eşit miktarda kar nispetini hak ederler. Yani ne erkek fazla alır, ne de kadın eksik alır.
Yazımızı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir fetvası ile bitirelim: “Müslümanın, Yüce Allah’ın koymuş olduğu hükümlere uyması gerekir; aksi takdirde manen sorumlu olur. Mirasla ilgili hükümler de bunlardan biridir. Dolayısıyla, varislerin haklarına düşene rıza göstermeleri ve diğerlerinin haklarına tecavüz etmemeleri gerekir. Bununla birlikte varisler, miras ile ilgili ayetleri inkâr etmemek ve onları adaletsiz bulmamak kaydıyla mirası kendi aralarında rızaya dayalı olarak diledikleri gibi paylaşma hakkına da sahiptirler. Bu durumda, Allah’ın mirasla ilgili olarak koymuş olduğu hükümlere muhalif davranmış olmazlar.”
(Yararlanılan Kaynaklar: Prof. Hayrettin Karaman-Mirasta Kadına Haksızlık Yoktur, Prof. Dr. Faruk Beşer-Miras Meselesi ve Kadınların Mağduriyeti, Din İşleri Yüksek Kurulu-Kadının Mirastaki Durumu, Mehmet Paksu-Mirasta Kadın Neden Farklıdır?)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni