ÂYETÜ’L KÜRSÎ
Çok yaygın söylenişi olan bu ayetin isminin doğru yazımı, Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’ne göre, “Âyetü’l-kürsî” şeklindedir. Bu ayetin meali şöyledir: “Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür” (Bakara 255).
İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu ayet; hem muhtevası, hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiştir. Hakkında hadisler buyrulmuş, çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır. Kelime-i şehadet ve İhlâs süreleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa; Âyetü’l-kürsî de, onlardan daha geniş ve detaylı olarak, bu özelliği taşımaktadır.
Tevhidi açıklayarak başlayan ayet, Allah Teâlâ’nın “kayyum” sıfatını zikrederek başka tanrılara gerek bulunmadığını ifade etmektedir. Çünkü kayyum, “bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan” demektir. “Ne uykusu gelir ne de uyur” cümlesi, hay ve kayyum sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uykusu gelen veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir.
Yerde ve gökte ne varsa, yalnızca O’na aittir; yaratanı da, gerçek sahibi de O’dur. Ayetin bu manayı ifade eden parçası “Yalnız O’na aittir” kısmıyla tevhidi öğretirken, “başkasına değil” manasıyla da, şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar, varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlardır. Bir kısmı, bu ortakların O’na denk olduklarına değil; O’nun nezdinde reddedilemez şefaat ve geri çevrilemez aracılık hakkına sahip bulunduklarına inanarak putlara tapınmaktadırlar. “Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez” manasındaki cümle, bu inancın asılsızlığını ortaya koymakta; şefaatin de, izne bağlı bulunduğunu; O, izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağını özlü ve etkili bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir. Allah’tan başka bütün şuur ve bilgi sahiplerinin bilgileri sınırlıdır; doğru olmaya da, yanlış olmaya da açıktır. Allah birdir ve yalnızca O ibadete lâyıktır. O’ndan başka olmuşu ve olacağı, gizliyi ve açığı, geçmişi ve geleceği, görüleni ve gaybı bilen yoktur.
Kürsî (kürsü), “koltuk, sandalye, taht” anlamlarına gelir. Mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk anlamlarında da kullanılmaktadır. Allah Teâlâ’nın üzerine oturulan maddî alet manasında kürsüsü olamayacağından, buradaki maksat, O’nun hükümranlığıdır ve buna sınır yoktur Meşhur müfessirlerden, (Peygamberimiz’in amcaoğlu) İbn Abbas’a göre, kürsüden maksat ilimdir ve O’nun ilmi her şeyi kaplar.
Hz. Peygamber, Kuran’da en büyük ayetin Âyetü’l-kürsî olduğunu (Müslim, Ebu Davut), yatağına girerken onu okuyan kimseyi Allah’ın koruyacağını ve şeytanın ona yaklaşamayacağını (Buhari), bu ayetin içinde Allah’ın en yüce isminin bulunduğunu ve Kuran ayetlerinin efendisi olduğunu (Tirmizi) haber vermiştir. Hadislerde işaret edilen fazileti sebebiyledir ki, Âyetü’l-kürsî namazların sonunda genellikle okunan bir ayettir. Aynı inançla namaz dışında da sık sık okunan ayetler arasında yer alır.
Allah’ı, hem en uzun, hem de en mükemmel olarak anlatan bir ayet olan Âyetü’l-kürsî, dokuz cümleden ibarettir:
1) “Allah, O öyle bir Allah’tır ki, O’ndan başka ilah yoktur.” (O birdir, her şeyin dizgini O’nun elindedir, her şeyin anahtarı O’nun yanındadır. Öyleyse O’na yönel ve O’na yalvar! Dizginleyemediğin kimselerin dizgini de O’nun elinde, açamadığın kapıların anahtarları da O’nun yanındadır. Öyleyse O’ndan başkasına müracaat edip de boşuna yorulma!)
2) “O diridir (Hayy), her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır (Kayyum).” (Ölmeyen tek hayat sahibi O’dur. Her şey ve herkes ölecek; ölmeyecek olan sadece O’dur. Öyleyse yalnız O’na hamd et, O’na şükret ve ihtiyaçlarını O’na arz et! Her zayıfın dayanak noktası, her çaresizin yar ve yardımcısı O’dur.)
3) “Onu ne uyku tutar, ne de uyuklama.” (Uyku ve uyuklama ihtiyacı olan kaptan, pilot, şoför hata yapabilir; onlar âcizdir. Ama uykuya ve uyuklamaya ihtiyacı olmayan Allah, hata yapmaz; çünkü O’nun gücü sonsuzdur. Uyumayan ve seni hiç unutmayan Rabbini sen de unutma! Peygamberimizin her gece teheccüd namazına kalkmasının bir sebebi de budur. Teheccüd, halvet vaktidir ve ezeli sevgili ile beraber olma zamanıdır. Onun için teheccüd namazı, Peygamberimiz’e farz, ümmetine de sünnet olmuştur. Bize yakışan, O’nun bu sünnetini yaşamak ve yaşatmaktır.)
4) “Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur.” (Öyleyse “mülküm var, servetim var” diye övünmenin bir anlamı yoktur. Elindeki her şeyin gerçek sahibi Allah’tır. Öyleyse servetine, şöhretine, şehvetine güvenme! Bir anda hepsini elinden alabilir. Kendini emanetçi bil! O’ndan servetin de, şöhretin de, şehvetin de, evladın da hayırlısını iste!)
5) “O’nun izni olmadan kim, kime şefaat edebilir?” (Öyleyse birinin eliyle sana bir fayda dokunduysa, onu Allah’tan bil; O’na şükret! Hataları, zararları ve kötülükleri de kendinden bil. Bunlardan kurtulmak için yine Allah’a yönel!)
6) “O, kullarının önlerinde ve arkalarında olanları bilir.” (Dünyalarını ve ahiretlerini, yaptıklarını ve yapacaklarını bilen Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. Öyleyse Allah’tan utan! Günahlarını örtüyor ve haksızlıkların için sana mühlet veriyor diye seni görmüyor ve yaptıklarını kaydetmiyor zannetme! Tövbe etmez, Allah’ın affına mazhar olamazsan; bir gün bu yaptıklarının ve konuştuklarının faturası çok ağır bir şekilde önüne konulabilir!)
7) “Onlar, ancak Allah’ın ilminden, Allah’ın dilediği kadarını ve bildirdiği miktarı bilebilirler.” (Öyleyse ilminle havalara girme, benlik davasına kapılma! Sen hiçbir şey değil iken, seni var eden; paha biçilmez cihazlarla donatan, bilmediklerini sana bildiren, öğrenme kabiliyetini lütfeden Allah’tır. Başını eğ, secdeye kapan; kimi zaman sevincinden, kimi zaman da hüznünden gözyaşı dök! Dök ki, gözyaşların dünyada bela ateşini, ahirette cehennem ateşini söndürsün; narın nura, ateşin gülistana dönsün!)
8) “O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.” (Bütün bir kâinat O’nun yönetimi altındadır. Makro âlemden, mikro âleme; zerrelerden, kürelere kadar her şey O’nun bilgisi, rahmeti, kudreti, hikmetiyle hareket etmektedirler. Öyleyse O‘nun izni olmadan bir şeye dokunma! O’nun iznini almadan hiçbir şey yeme ve içme! Çünkü evrende sen dâhil, her şey O’na aittir. Sen O’nun kulu ve kölesisin.)
9) “O, yücedir, büyüktür.” (Allah’ın, yüceliğinin ve büyüklüğünün sınırı yoktur. Bu yüzden Allah, sonsuz sevgiye ve sonsuz saygıya layıktır. İsyana, başkaldırışa değil; muhabbet ve hürmet secdelerine müstahaktır. Bunun için beş vakit namazı farz kılmıştır. Namazı ihmal etme!)
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Dr. Vehbi KARAKAŞ/Âyetü’l-kürsînin Söyledikleri)
Bahtiyar Budak
Emekli Edebiyat Öğretmen