BA’S (ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLİŞ)
Kuran-ı Kerim’de, sûra birinci üflemenin ardından (Allah’ın diledikleri müstesna) bütün canlıların yok olacağı, ikinci üfleme üzerine de ba‘s hadisesinin gerçekleşeceği ve ölmüş bütün yaratıkların yeniden canlanarak belli bir hedefe doğru koşuyormuş gibi Rablerinin huzuruna çıkacakları anlatılır. “(O gün) sûra üflenecek, ardından -Allah’ın diledikleri dışında- göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sûra yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar” (Zümer 68). “O gün onlar, bir hedefe çabucak varmak istercesine süratle kabirlerinden çıkarlar” (Meariç 43). “Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp Rablerine doğru koşmaktadırlar. Derler ki: “Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!” (Yasin 51-52).
O gün, hiç kimsenin bir başkasına faydası olmayacağı ve kendi derdine düşeceği; herkesin tek başına muhatap alınıp sorumlu tutulacağı ve bazı yüzlerin ak, bazılarının kara olacağı şeklinde kıyametle ilgili bilgiler ayrıntılı bir şekilde Kuran’da zikredilmektedir. “Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün onlardan her birinin işi başından aşkındır” (Abese 33-37). “Sûra üflendiğinde artık ne aralarında akrabalık bağları kalacak, ne de birbirlerine soru sorabilecekler” (Müminûn 101). “Bir gün ki, nice yüzler ağaracak, nice yüzler de kararacaktır…” (Ali İmran 106).
Hadislerde anlatıldığına göre, bir cuma günü gerçekleşecek olan yeniden diriliş; gökten inecek bir nevi hayat suyu sayesinde bir anda canlanmayla gerçekleşecek ve insan kabirden veya bulunduğu yerden bir bitkinin topraktan çıkışı gibi süratle canlanıp ortaya çıkacaktır (Buhari, Müslim). İbn Kesîr’in naklettiği bir hadiste, İsrafil’in sûra ikinci defa üflemesinden sonra, göklerle yeryüzü arasında bulunan ruhların kabirlerdeki cesetlere gireceği ve dirilişin böylece gerçekleşeceği anlatılır. Kıyamet tasvirleriyle ilgili hadislerde, kabirden ilk defa Hz. Muhammed’in kalkacağı ve organları teşekkül etmiş düşük çocuklar dâhil bütün insanların dirileceği (Buhari, İbn Mâce); öldükten sonra yeniden dirilme sırasında kişilerin çıplak, tüysüz, sünnetsiz, sağlıklı ve otuz yaşlarında olacakları da (Buhari, Müslim, Nesâi) bildirilmektedir.
Ba‘s ile ilgili ayetler, yeniden dirilişin cismanî olacağını göstermektedir. Nitekim ölüp toprağa karıştıktan sonra dirileceklerini akıllarına sığdıramayan inkârcılara; “Yerin onlardan neyi eksilttiğini (çürüttüğünü) bilmekteyiz, bizde her şeyi saklayan bir kayıt vardır” (Kâf 4) şeklinde cevap verilmiştir. Çürümüş kemikleri göstererek, “Bunları kim diriltebilir?” diyenlere de; “Onları ilk defa yaratan diriltecektir” (Yasin 78-79) buyrulmak suretiyle kemiklerin diriltilmesi ba‘sın kapsamında gösterilmiş, böylece dirilişin cismanî olacağı vurgulanmıştır.
Hayvanların tekrar diriliş olayına dâhil olup olmadıkları hususu, kelamcılar arasında tartışılmıştır. Bazı kelamcılar, hayvanların da diriltileceğini ve hesaplaşmadan sonra toprak haline getirileceğini söylerken; bazıları da, bunların cennete gireceğini ve burada yaşamaya devam edeceğini ileri sürmüşlerdir.
Birinci sûr ile kıyametin kopmasından, Hayy ve Kayyum olan Allahü Teâlâ’nın tek kalmasından sonra; vakti zamanı gelince, İsrafil’i (a.s.) tekrar diriltecek ve ikinci defa sûra üfürmesi istenecektir. “Nefha-i kıyam” da denilen bu üfürme ile evvelce ölenlerin tamamı bir anda yeniden dirilecek ve kabirlerinden kalkarak, hesaplarını vermek üzere ilahi huzura sevk edileceklerdir. Buna “ba’s-ü ba’del-mevt” yani “öldükten sonra tekrar dirilme” denir.
İnsanlar; dünyanın neresinde ölürse ölsünler, İsrafil’in üflemesini yakın bir yerden duyar gibi, çok net ve açık bir şekilde duyarlar. Ayet-i kerimelerde şöyle buyuruluyor: “Seslenenin, yakın bir yerden seslendiği gün için dinlemede ol. O dirilten sesi gerçekten işittikleri gün, işte o (ebedî hayata) çıkış günüdür” (Kaf 41-42). Nidânın yakın bir yerden gelmesi, yeryüzündeki insanlara seslenildiği halde her bir ferdin bu seslenişi kulağının dibinde imiş gibi net olarak duyacağı ifade edilmektedir. Bu iki ayetten birincisi, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatında olan sesleniş, ikincisi ise kıyamet seslenişi ile ilgili olarak yorumlanırsa; Hz. Peygamber’in kulak vereceği seslenişi vahiy olarak anlamak gerekir.
Allahü Teâlâ, ölümünden sonra yeryüzünün diriliş günü için misal vererek şöyle buyur: “Rüzgârları gönderip bulutları harekete geçiren Allah’tır. Böylece onu ölü bir bölgeye sevk eder, ölümünden sonra yeryüzüne onunla hayat veririz. İşte öldükten sonra dirilme de böyle olacaktır” (Fâtır 9). Yüce Allah’ın, gökten indirdiği yağmur sularıyla ölü toprakları canlandırıp yeşertmesi, insanların ölüm sonrası yeniden diriltileceklerine açık bir delildir. “Allah ölüleri nasıl diriltir?” diye soran sahabeye, Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: “Bir vadide kuruyan otların çer çöp haline geldiğini görüp bir süre sonra oranın yemyeşil dalgalandığını görmedin mi? İşte Allah, ölüleri de böyle diriltir”(Ahmed bin Hanbel).
Bulutlar, rüzgârlar vasıtasıyla istenilen tarafa sevk edildiği gibi, ruhlar da; dağılmış ve toprak olmuş cesetlere sevk edilecek, onların yeniden hayata geçmelerine sebep teşkil edecektir. Hadis-i şerife göre, insanın yaratılması, çürümeyen kuyruk sokumu kemiğinden başlatılacaktır (Buhari, Müslim). Yaratılışın aslı son derece küçük bir zerre olan bu kemik olduğu gibi, derlenip toplanma da ondan olacaktır. Vücudu yoktan yaratan Yüce Allah’ın, ikinci yaratışta elbette böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Bunun hikmetini de yalnızca O bilir.
İkinci üfürmeyle yaratılışın başından sonuna kadar gelip geçen herkes hayata döndürülür. Kabirlerde bulunanların hepsi, haşr olunacakları yere doğru koşarlar. O gün toplanma ve sevk günüdür. Ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor: “Yerküre kendilerinden ayrılıp paramparça olduğu gün, göz açıp kapayıncaya kadar (o seslenene yöneleceklerdir); bu bizim için çok kolay bir toplamadır” (Kaf 44).
O gün bütün perdeler kalkar. Dünyada kendilerini saltanat sahibi imiş gibi görenlerin hepsi de, gerçekte hiçbir otoritelerinin olmadığını ve hâkimiyetin yalnızca Allah’a ait olduğunu apaçık görürler. Yüce Allah’a gönülden teslim olanlar ise, o günü fiilen müşahede ederler ve inandıkları gerçeğin apaçık tecelli etmesiyle de mutmain olurlar.
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Sura iki üfleme arasında kırk vardır (Buhari, Müslim). Buradaki “kırk” ifadesi kapalı olduğu için, sahabiler bunun ne kadar bir zaman dilimi olduğunu merak ettiler ve “kırk gün mü, kırk yıl mı, kırk ay mı” diye sordular. Ancak Ebu Hureyre, hadisi, Hz. Peygamber’den böyle duyduğunu ifade ederek bir yorum getirmeyi doğru bulmadı ve bu konuda bir şey diyemeyeceğini söyledi. Ancak, bu rivayete dayanılarak, sûra iki üfürüş arasında kırk yıl geçeceği hususu genel kabul görmüştür. (bk. Gazali, Kurtubî).
“Öyleyse sen de onlardan yüz çevir. Çağrıcının görülmedik bilinmedik bir şeye çağırdığı günde; gözlerini korku bürümüş halde, kabirlerinden çıkıp etrafa yayılmış çekirgeler gibi o çağrıcıya doğru koşarlar. İnkârcılar, “Bu, gerçekten zor bir gün!” derler” (Kamer 6-8). Yaygın yoruma göre, ayette geçen “çağrıcı” kelimesiyle İsrafil’in; “görülmedik bilinmedik bir şey” ifadesiyle de mahşer gününün kastedildiği açıktır. Bu niteleme ile de, o günün, bu dünyadaki algılamalara göre tasavvur edilemeyeceğine veya ürküntü ve dehşet veren manzaralarla dolu olacağına işaret edilmiş olabilir.
(Kaynak: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Ömer Öngüt-Kıyamet ve Alâmetleri)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni