Keloğlanın Talihi

Bir gün Keloğlan, eşeğini satmaya götürmüş. Çünkü, evde yiyecek olarak hiçbir şey kalmamış. Satıp, biraz yiyecek alacakmış. Yolda giderken, biri:

-Anlaşıldı Keloğlan. Sen, bütün varınız yoğunuz olan eşe­ği satmaya götürüyorsun. Bari kuyruğunu ve kulaklarını kes. O zaman biraz daha pahalı satarsın.

Keloğlan, buna inanmış. Eşeğinin kulaklarını ve kuyruğu­nu kesmiş. Pazara inmiş. Herkes kendisine gülmüş ve bu eşe­ği asla satamayacağını söylemişler.

Bunun üzerine Keloğlan, kendisini aldatan kişiyi bulmak için aramaya çıkmış. Adamı uzaktan görmüş ve gizlice takıp etmiş. Adamın evini öğrenmiş. Gece olunca da gizlice ahıra girerek, adamın ineğini almış ve ahırdan çıkmış. Köyüne varmış. Anası, ineği nereden bulduğunu sorunca, Keloğlan:

-Eşekle değiştim, demiş.

İneğini Keloğlan’ın aldığını anlayan kişi, hemen Keloğlan’ı araya cıkmış. Keloğlan da bu arada, ava çıkmışmış. İki tane sincap yakalayıp eve getirmiş. Birini evin önüne bağlamış ve annesine:

– Anne ben tarlaya gidiyorum. Akşama bana tavuklu pirinç pilavı yap, dedikten sonra, diğer sincap ile tarlaya gitmiş.

Keloğlan’ı arayan adam onu tarla­da bulmuş. Keloğlan’ı dövmek için yaklaştığı sırada, Keloğlan sincaba;

– Sincap eve git. Anama tavuklu pirinç pila­vı yapmasını söyle, diye tembih etmiş.

Sincap gitmiş, ama, nereye gitmiş? Elbette ormanlara. Bir zaman sonra Keloğlan, ineğin sahibini alıp eve gelmiş. Anası hemen tavuklu pirinç pilavını önlerine getirmiş. Konuk, hem kapıda bağlı bir sincap görünce, hem de tavuklu pirinç pilavı önüne gelince çok şaşırmış, Keloğlan’a şöyle de­miş:

– Ben inekten vazgeçtim. Üste para vereyim de sincabı ba­na sat, demiş.

Keloğlan, yalancıktan biraz nazlanmış ve epey para alarak sincabı satmış. Adam sincabı almış, yolda giderken:

– Haydi sincap, eve git. Hanıma akşama etli pilav yapma­sını söyle, demiş ve sincabı salıvermiş.

Akşam eve gelen adam, sincabı da etli pilavı da göreme­yince, yine Keloğlan tarafından oyuna getirildiğini anlamış. Öfkeli bir şekilde evden çıkıp Keloğlan’ı bulmuş. Onu bir torbaya koyup geri dönmüş. Bir süre sonra yorulmuş, torbayı biri kenara bırakmış ve yatıp uyumuş. Bu arada, Keloğlan, torbanın içinden şöyle bağırıyormuş:

– Bırakın beni, ben padişahın kızı ile evlenmek istemiyo­rum, bırakın. Oradan sürüsü ile geçen bir çoban, Keloğlan’ın bağırmalarını işitmiş:

– Sen istemezsen, ben isterim, diyerek torbanın ağzını aç­mış. Keloğlan’ı çıkarmış, kendisi içine girmiş.

Keloğlan, sürüyü önüne katmış ve evin yolunu tutmuş. Uy­kudan uyanan adam, torbayı almış, yoluna koyulmuş. Bir de­reden geçerken, torbayı dereye fırlatmış. Biraz daha yürümüş, Keloğlan’ın önündeki sürü ile neşeli türküler söyleyerek gitti­ğini görünce kan beynine çıkmış:

– Yahu Keloğlan, seni ben dereye attım. Buraya nasıl gel­din?” diye sormuş.

Keloğlan, sırıtarak:

– Ben, bu sürüyü dereden çıkardım. Daha çok var ama, gü­cüm yetmedi, demiş.

Adam, büyük bir sevinçle dereye inmiş ama, bir daha çıka­mamış.

Keloğlan ise, sürü ile beraber köyüne gitmiş. Annesi ile ömür boyu, bolluk içinde, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşa­mış…

(Türk Masalı)

 

En son Haberler