Muhteşem Yüzyıl’a Tepkiler Büyüyor
RTÜK’e 5 Ocakta yayımlanan ”Muhteşem Yüzyıl” dizisinin fragmanlarının ekranda yer aldığı 11 Aralık 2010’dan 6 Ocak 2011 akşamına kadar 74 bin 911 şikayet geldi.
İsveçli bir misyonerin sponsor olduğu iddia edilen diziye tepkiler büyüyor.
TÜMSİAD ve Trabzon Belediyesi Gençlik Meclisi ile Trabzonspor taraftarları dün diziyi protesto etti. Atatürk Alanı’nda toplanan ve çoğunluğunu Trabzon Belediyesi Gençlik Meclisi üyeleri ile Trabzonspor taraftar gruplarının oluşturduğu 100 kişilik grup, ellerindeki döviz ve pankartlar ile slogan atarak söz konusu diziyi protesto etti.
Tarihçilerin Muhteşem Yüzyıl dizisinde dikkat çektiği hatalardan bazıları şöyle:
Olaylar 1520’de geçmektedir. Oysa Topkapı Sarayı’na haremin gelmesi 1540’ta başlar. Bu tarihten önce harem, Beyazıt’taki Eski Saray’daydı.
Yavuz Sultan Selim’in Rodos seferi için 200 parça kalyon hazırlandığı söyleniyor. Osmanlı’da ilk harp gemisi 1644’te inşa edilmiştir.
16. yüzyılda adına Avrupa denilen müstakil bir coğrafya yoktu. Bu kavram 18. yüzyıldan sonra aydınlanma döneminde ortaya çıktı.
Hareme kızlar, seçilerek alınır, ardından çok ciddi bir eğitimden geçirilirdi. Başta örf-âdet olmak üzere İslami ilimler ile kabiliyetlerine göre birer sanatta yetiştirilirlerdi. Dizideki harem halkının davranışlarının, asırlar boyunca süzülerek gelen ‘saray terbiyesi ve nezaketi’yle alâkası yok.
Harem halkının muhafazasını sağlayan ve dışarıyla ilişkilerine yardımcı olan harem ağaları, binanın dışında kendilerine ayrılan nöbet yerlerinde beklerdi. Harem ağaları da aynı terbiye ile yetiştirilirdi.
Dizideki oryantal oyunlar ve müzik, Osmanlı eğlence anlayışı ve musikisini yansıtmıyor.
Babasının cenazesi ortadayken bir padişahın eğlence düzenlemesi inandırıcı değil.
Kostümler Osmanlı’dan çok İngiliz dizisi Tudors’ tan alıntı gibi…
Osmanlı geleneğinde padişahın huzuruna baş açık çıkılmazdı.
Harem Ağaları zencilerden seçilirdi.
Kanuni tahta çıktıktan sonra babasının nedimi 60 yaşlarındaki Hasan Can’la görüşüyor. Oysa Hasan Can Kanuni tahta çıktığında 30’larındaydı.
Valide Sultan saraya yeni gelen Hürrem Sultan’la Rusça konuşuyor, bir kaç sahne sonra Hürrem Sultan birine “Dilimizi nasıl biliyor” diye sorunca “Kırım Hanı’nın kızıdır” cevabını alıyor. O sıralarda Kırım Tatarları 250 yıl daha Rus egemenliğine girmeyecek bir topluluktur, Kırım’da Rus etkisi söz konusu değildir. Ayşe Hafsa Sultan’ın Rusça bildiği de nereden çıktı?
Bir vezir padişahın İbrahim Paşa’yı Has Odabaşı yapması üzerine “Bu dönmeyi nasıl Has odabaşı yapar” diye sızlanıyor. Has Oda ve hatta Enderun’un tamamı devşirmelerden oluşur,vezirin böyle bir kelam etmesi tamamıyla abest.
Bir sahnede askerler ‘cülus verilecek’ diye seviniyorlar ama askerlerin en genci 45-50 yaşında hımbıl adamlar. O yaşta kimse orduda kalmaz.
Kanuni’nin ilk işi divan toplantısına katılıp bazı kararlarını aktarmak oluyor. Ama Fatih’ten sonra padişahlar divan toplantısına katılmazdı.
Kanuni Venedik elçisiyle konuşurken ‘Venedik duku’ diyor. Bu kelimenin doğrusu ‘Doge’dur. Dilimize ‘Doc’ diye geçmistir. Kanuni’nin ‘Venedik Doc’u’ demesi gerekirdi. Doge’un İngilizcesi Duke’tur ama anlamı çok farklıdır.
Diziye en ağır eleştiri, ‘Batı’daki Doğu algısı’ üzerine Amerika’da doktora yapan akademisyen-yazar Beyazıt Akman’dan geldi:“Dizinin Hollywood’u gölgede bırakan harem fantezilerine yer vermesi kasıtlı. Kılıçla başlayan, hayvan muamelesi gören kölelerle devam eden, çıplak cariyelerle biten dizi, ‘Barbar Türkler’ klişelerine haiz. Her akşam farklı cariyeyi yatağında bekleyen, dedikodunun bin türlüsünde uzmanlaşmış vasıfsız vezirleriyle poz kesen dizinin Süleyman’ının, tarihteki Kanuni ile uzaktan yakından alakası yok. Ortadoğu imparatorluklarını ‘egzotik, despot, barbar, buğulu bir seks cenneti’ gibi göstermek İngiliz ve Fransız sömürgeci devletlerinin başlattığı etkili bir gelenek.”
O Kanuni ki, “haldaşım, gardaşım, yoldaşım” diye hitap ettiği, Ebussuud gibi bir ulema (27 yıl şeyhulislamımızdı) ile abi-kardeş idi, yakınlık içinde idi… Kanuni, Fransa’da dans başlayınca nasıl uyardı ve bir uyarısı ile nasıl yasaklandı…”
Eleştirilerini dizinin Harem’e bakışına yoğunlaştıran tarihçi yazar Mustafa Armağan ise görüşlerini şöyle ifade etti: “Temel sakatlık şu: Dizi, sanki Harem’den ibaret gibi bir görüntü kalıyor akıllarda. Kanuni gibi bir değeri çarpık aktarmaya kimsenin hakkı yok. Dizi neden Harem dairesinde geçiyor. Harem kızları da Viyana’daki vals sahnelerinden fırlamış sanki. Harem kızları o şekil giyinmez. Bu haremden atılma sebebidir. O tarihlerde Topkapı’da Harem dairesi yok. Eski saraydaydı ve Topkapı’ya 40-50 yıl sonra taşınmıştır.
Bu yanlışa, saygısızlığa dur demek elimizde. Değerlerimizle, geçmişimizle, ecdadımızla alay edilmesine, onların şehvet düşkünü, sapkın olarak gösterilmesine, mahremlerine dil uzatılmasına izin vermeyelim. Bu dizideki mahrem sahneler düzeltilene ya da yayından kaldırılana kadar tepkimizi gösterelim.
Öyle bir millet haline geldik ki; dünya üzerinde bizim kadar geçmişini karalayan, yerden yere vuran başka bir millet yoktur herhalde! …